londrada yaşam

İngiltere’de Yaşam: Londra’ya Taşınma ve Ankara Anlaşması

İngiltere birçoğumuzun gezi planlarında bulunan ama nedense görmek için en çok ertelediğimiz ülkelerden biri. Tabii bunda sterlin karşısında gün geçtikçe değer kaybeden paramız ve uzun süreli alana neredeyse madalya verilen ‘İngiltere vizesi’nin zor şartları eklenince istemekle eyleme geçmek arasındaki ince çizgide gidip geliyoruz. Bu konuda bizden çok daha cesur olanlar da var elbette. Gökçeada’dan arkadaşımız olan Uğur Vidinligil İstanbul’daki yaşamını yurt dışına taşıma kararı aldı ve ailesi ile birlikte Londra’da yeni bir hayat kurdu. Çektiği harika fotoğraflar ile Instagram’da (@ugurv) bize ilham kaynağı olan Uğur şimdilerde Londra’daki sade ama eğlenceli yaşamıyla bunu daha ilerilere taşımış durumda. Hadi gelin, Londra’yı bir de Uğur’un gözünden keşfedelim…

svg%3E
Westminster

Ne kadar süredir İngiltere’de yaşıyorsun? Bir dönem İstanbul’da da çalışmalar yaptığını biliyoruz, İngiltere’ye yerleşme serüveninden bahseder misin?

Uğur: İngiltere’ye yerleşeli 2 sene oldu. Ondan önce İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyordum. Ben reklam ajansı/tasarımcı kökenliyim. 2006 yılına kadar birçok uluslararası ve yerli ajansta çalıştım. 2006 yılının başında da kendimi tamamen fotoğrafa vermek için ajansımdan ayrıldım. 2006-2015 arası dönemde reklam ve tasarımdan kopamasam da ağırlığı fotoğrafa verdim. Bu yıllarda ara ara olsa da Londra’da çeşitli markalara iş yapma imkanım da oldu. Yıllar içinde gittikçe karmaşıklaşan ve zorlaşan İstanbul hayatından sıkıldık. İstanbul’dan ayrılalım konuşmaları yaparken bir kızımız oldu. 2 senelik mecburi bir erteleme sonrası 2015 yılında eşim Emine ve kızımız Derin ile İstanbul’dan taşınma kararımızı verdik. 2016 Ocak ayında da senelerdir sık sık geldiğimiz Londra’ya temelli taşındık.

Ankara Anlaşması Nasıl Yapılır?

İngiltere’ye vize almak bile büyük bir olayken oturma izni almayı nasıl başardın? Süreçten bahseder misin biraz? Bu konuda başvuru yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsin?

U: Bu konu da aslında zannedildiği kadar zorlu bir süreç değil. Biz birçok kişinin de yaptığı gibi Ankara Anlaşması yoluyla İngiltere’ye taşındık. EEA anlaşması Avrupa ile Türkiye arasında. Yalnızca İngiltere için geçerli değil. Ankara Anlaşması başvurusu için öncelikle bir iş fikri gerekiyor. Sonra da bu iş konusunda eğitiminiz ve/veya ciddi tecrübeniz olması gerekiyor. İş fikrinizi sunmak için iyi bir plan hazırladıktan sonra, bu planı desteklemek için tecrübenizi ispat etmeniz isteniyor. Tabii bunların yanı sıra da maddi durumunuzun iyi olduğunu göstermek gerekiyor. Burada önemli olan göstereceğiniz hesaplarınızın düzenli olması ve her gelirin geçmişe dönük olarak ispatlanabilmesi. Örneğin “annemden kalan altınları satıp gideceğiz” demek pek olmuyor 🙂

Eşim de ben de eski reklamcıyız. Bu konuda oldukça donanımlıyız diyebilirim. İngiltere’de reklam, tasarım ve danışmanlık hizmeti veren bir şirket kurmak üzere başvuruda bulunduk. Türkiye’de sonuçlanma süresi 2 hafta ile 3 ay arasında oluyor. Planınızı geçerli, makul bulurlarsa önce 1 sene oturma ve çalışma izni veriyorlar. Başvuru sahibi 1 kişi oluyor. Diğer aile üyeleri “dependant” olarak istediği işi yapma veya maaşlı çalışma hakkına sahip. İlk sene sonunda iş planındaki hedefler tutturulmuşsa başvuru sahibi olarak 3 senelik bir uzatmaya hak kazanıyorsunuz. Yalnız yaptığınız işi izinsiz ve özel bir durum olmadıkça değiştiremiyorsunuz. O yüzden sevdiğiniz, inandığınız bir iş dalı ile başvurmak önemli. Benim tavsiyem, potansiyel müşteriler bulmadan hemen apar topar böyle bir işe kalkışmamak. 

Başvuruya kendi hazırlanıp başvuran da var, danışman şirketler yardımıyla harekete geçen de var. Biz danışman şirket kullandık ve bize bu konuda büyük katkıları olduğunu düşünüyoruz. İngiltere’ye yerleşme konusunda Yeni Bir Hayat ile çalışmıştık. Özellikle iş planı hazırlarken yapmış oldukları araştırmalar çok iyiydi.

svg%3E
Londra Chiswick

Neden Londra’yı seçtin? Yaşadığın bölgeyi bize biraz anlatır mısın? 

U: İstanbul’dan ayrılmaya kararlıydık ancak Bodrum mu, yurt dışı mı derken gerek 15-16 senedir Londra’da yaşayan ablamın baskıları, gerek yaptığımız işin Türkiye’deki zorlukları, gerekse de eğitim sisteminden ümitsizliğimiz bize Londra’ya yerleşme kararı aldıran faktörler oldu. Bu arada şehirdeki yeşil alan oranının da %40’ların üzerinde olduğunu söylememe herhalde gerek yok:) Tasarım ve fotoğraf gibi yaratıcı işlerin merkezi Londra diyebiliriz. Bunun üstüne ailemizin bir kısmının burada yaşaması, fikri işlere verilen değer ve çocuklar için eğitim sisteminin seviyesi bu kararı almamızı kolaylaştırdı.

Londra’da hangi bölgede yaşıyorsun?

U: Biz Londra’nın batısında Chiswick bölgesinde yaşıyoruz. Burası çalışan, eğitimli ve çocuklu orta sınıf ailelerin yaşadığı bir bölge. İstanbul’dan örnek vermek gerekirse eski Yeşilköy, Yeşilyurt tarzı bir yer diyebiliriz. Merkezin biraz dışında, genelde en çok 2-3 katlı binaların ve evlerin olduğu, insanların çoğunlukla bahçeli, küçük evlerde oturdukları bir yer. Çok iyi devlet okulları, sosyal imkanları olan, Thames nehri kıyısına yakın bir bölge. Şehir merkezine metro ile yarım saatte ulaşmak mümkün. Londra’da insanlar genel olarak iş harici zamanlarında lokal olarak yaşıyorlar. Birçok semtin kendi high-street’i (alışveriş caddesi) oluyor. Orada restoranlar, barlar, dükkanlar kısacası sosyalleşmek için her şey mevcut. Bu nedenle uzaklara gitmeye pek ihtiyaç olmuyor. Burası da öyle. Bizim bu bölgeyi esas tercih etme sebebimizse kızımız Derin için burada bulunan üst seviye devlet okulları oldu.

svg%3E
The Shard

Londra’da Yaşamak İçin En İyi Bölgeler

Londra’da yaşamak için en iyi 5 bölgeyi sorsam nereleri sıralarsın?

Londra İstanbul’a göre çok küçük, yeşil ve sakin bir şehir. Gideceğiniz en uzak mesafe yaşadığınız yerden 15-16 km kadar oluyor. Neredeyse Taksim-Hisar arası gibi. O yüzden metro da göz önüne alınınca şehir merkezinin dışında yaşamak kolay.

Bunun dışında benim aklıma gelen iyi semtler şöyle:

  • Chiswick: Yukarıda da anlattığım gibi çocuklu, özellikle de ilkokul çağına yaklaşmış çocuklu aileler icin en iyi yerlerden biri. Seyahat ediyorsanız havaalanına ve şehirden çıkışlarına yakın.
  • Clapham: Burası da Chiswick tarzı ama City denen şehrin finans ve kurumsal iş merkezine daha yakın olan, nehrin güneyinde bir bölge. Çocuklu aileler için okulların iyi olduğu bir bölge.
  • Angel: Burası doğuda, neredeyse şehir merkezinde, yeni gelişen bölgelerden. Avrupa içerisinde sanat çevrelerinin en yoğun yaşadığı bölgelerden bir tanesi. Özellikle gençler, çocuksuz aileler, gece çıkıp eğlenmeyi sevenler, yaratıcı işler yapanlar için hem hip hem de canlı bir bölge. İstanbul’un Galata’sı gibi diyebiliriz biraz.
  • Earl’s Court: Merkezde bir bölge. Chelsea (alışveriş bölgesi), South Kensington (müzeler bölgesi) vs gibi çok pahalı bölgelere çok yakın olan ama biraz daha hesaplı bir bölge. Aynı zamanda da şehrin her bölgesine oldukça kolay ulaşımı var.
  • Richmond: Burası da şehrin batısında ama şehrin biraz daha dışında bir bölge. En önemli özelliği bolca yeşilliğe sahip olması öyle ki parka gittiğinizde geyiklerle karşılaşmanız olası:) Ev fiyatları biraz yüksek ama nezih bir bölge olduğu için tercih edilebilir.

Bu bölgelerin dışında merkezde Portobello, Notting Hill, Soho, Shoreditch gibi turistik olan bölgeler de var. Ama hem aşırı pahalı hem de yaşamak için lokal insanların tercih etmeyeceği yerler.

Londra’da yaşayan bir Türk olarak orada yaşamanın avantajları ve dezavantajları hakkında neler söylersin?

U: Avantajları o kadar fazla ki. Öncelikle bizim alışkın olduğumuz gibi kişisel alanınız için hiç durmaksızın mücadele etmek zorunda kalmıyorsunuz. Çalışanlar güleryüzlü ve gerektiğinde özür dilemeyi biliyor. Londra çok kozmopolit, o yüzden kimsenin pek yabancılık veya dışlanma gibi sorunlarla karşılaşacağını zannetmiyorum. Özellikle son 1-2 senedir çok sayıda kafa dengi Türk buraya yerleştiği için (eğer eksikliğini çekeceğinizi düşünüyorsanız) aynı dili konuştuğunuz insanları bulmak da zor olmuyor. Yerleşen Türkler genelde finans işlerinde veya kreatif sektörlerde çalışan eğitimli insanlar.

Dezavantajları ise en baştan söyleyeyim, burada Boğaz yok:) İnsan denizi görmeyi ve koklamayı özlüyor. İş hayatında ise kendi ülkenizde ne kadar tecrübeli olursanız olun, burada kimse başka ülkelerdeki tecrübelerinizi umursamıyor. Bu sadece Türkiye ile ilgili değil, Almanya’dan da gelseniz aynı durumla karşılaşıyorsunuz. Her görüşmede “İngiltere’de ne yaptın” sorusu geliyor! Bir de insanların aşırı kibar ve sakin olması harika, ama bundan kaynaklı olarak da açık olamama problemi doğuyor günlük yaşamda. Bizler gibi tez canlı, direkt insanlar için üstü kapalı imalara alışmak zaman alıyor. (Bu konu aslında başlı başına bir yazı olur!)

Londra’da Yaşam Koşulları

İngiltere hepimizin bildiği üzere pahalı bir ülke, Londra’da yaşam koşullarından bahseder misin? Ev giderleri, yeme-içme masrafları nasıl? 

U: Buraya İstanbul’dan taşınmış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Londra zannedildiği kadar pahalı değil. Evet, burada lüks içinde yaşamak da mümkün, ama İstanbul için de aynı durum geçerli değil mi? Londra’da evler çok pahalı. Kiralar da birçok semtte oldukça yüksek. Ama sonuçta £-TL hesabı yapmayı bırakıp burada para kazanınca dışarıdan bakıldığı gibi uçuk fiyatlara denk gelmiyor.

Diğer masraflara gelirsek, doğalgaz ve elektrik İstanbul’dakinden hemen hemen %30 kadar daha ucuz. Su aşağı yukarı aynı, internet ise aldığınız hizmet kalitesi ve hızını göz önünde bulundurursanız daha ucuz. Market alışverişi ise kesinlikle daha ucuz burada. Et fiyatları neredeyse İstanbul’daki fiyatların çeyreği kadar. Sebze fiyatları aynı olsa da meyve biraz daha pahalı. Ama mesela organik ve doğal besleneyim derseniz İstanbul’dan çok daha hesaplı olduğunu söyleyebilirim. Ev konusunda ise İstanbul’da 200m2 eve verdiğimiz kirayı burada 70 m2 eve veriyoruz. Zamanla insan abartılı yaşamamaya alışıyor. Minimalist yaşama geçince daha mutlu olduğunuzu hissediyorsunuz.  

svg%3E
Uğur Vidinligil

Londra yılın büyük bir bölümü yağmurlu ve gri bir havası var. Bu psikolojik olarak seni etkiliyor mu?

U: Bu Londra için yanlış algılardan biri bence. İstanbul’da da kışın yağmurlar başladı mı haftalarca soğuk ve gri hava geçmek bilmez. Burada hava gün içinde değişiyor. Sabah kalkıyorsun hava kapalı ve yağmurlu. Fakat 1 saat sonra açıp günlük güneşlik olabiliyor. Tek fark burada yaz ayları serin geçiyor. Sıcağa alışkın olan biz Türkler tüm yaz montla geziyoruz:) Her hava açtığında insan “işte sonunda yaz geldi” diyor, ama 1 saat sonra kapatıp yağmur başlıyor :)) Bu durum beni olumsuz etkilemiyor, çünkü tatilde olmadıkça sıcak hava sevmeyen biriyim.

Sanat yönetmenliği ve grafik tasarımcılığının yanı sıra harika fotoğraflar çekiyor ve Instagram hesabından da paylaşıyorsun. Fotoğrafa olan tutkun nasıl başladı?

U: Babam çok meraklıydı fotoğrafa. Hem yapı hem de sokak fotoğrafları çekerdi. Bana da ilk fotoğraf makinemi ilkokulda almıştı. O yaşlardan beri fotoğraf çekiyorum. Lisede fotoğrafçılık kolu kurup yıllık için fotoğraflar çekmeye başlamıştık Mehmet diye bir arkadaşımla. Sonrasında reklamcılıkla ilgilendiğim yıllarda kendi işlerimin fotoğraflarını çekerek profesyonelliğe adım attım. Yaklaşık 12-13 senedir de grafik tasarımla ikisini birleştirerek devam ediyorum.

Sırtımda fotoğraf çantam olmadan evden adımımı atmam dışarı:) Biraz zahmetli iştir fotoğraf ama ödülü de bir o kadar büyüktür. Profesyonelliğe dönüştürünce zevkini kaybedersin diyenler oldu bana. Ama doğrusu, benim zevkim daha da arttı seneler içinde. Özellikle Londra’ya yerleştikten sonra sanırım hem mesleki hem de keyfi olarak en verimli dönemimi geçiriyorum.

svg%3E
Soho

Londra’da ya da ülkemizde bu konuda herhangi bir eğitim aldın mı? 

U: Herhangi bir eğitim almadım bu konuda. Tamamen kendi çabamla ve araştırarak, bol bol çekim yaparak geliştirdim kendimi. Her şey pratikte bitiyor fotoğraf işinde. İnsan çeke çeke öğreniyor, geliştiriyor kendini.

Londra’nın En Fotojenik Noktaları

Deneyimli bir fotoğrafçı gözüyle Londra’da mutlaka fotoğrafı çekilmeli dediğin yerler nereler?

U: Londra bir fotoğrafçı için bana göre inanılmaz ötesi bir şehir. Öncelikle İstanbul’da başıma defalarca gelen “ne çekiyorsun hemşehrim” diye bir ekip arabasına tıkıştırılıp merkeze götürülmek gibi bir şey gelmedi hiç başıma. Ayrıca şehrin dokusu o kadar iyi korunuyor ki, çoğu yerde arabaları çıkarın sokaktan, sokağın 150 sene önceki hali ile aynı olduğunu görürsünüz.

Kışları sert alçak güneş ışıklarında özellikle West End (Soho, Covent garden vs civarı) ve City (bütün gökdelenlerin ve 200 yıllık şirket binalarının olduğu yerler) fotoğraf çekmek için nokta atışı yerler.

Benim için Londra’da fotoğraf çekmeyi zevkli kılan diğer yerler:

  • Baker Street Station’da Circle line platformu
  • The Shard’ın manzarası ve The Shard’ın uzaktan görünüşü
  • Barbican Estate (muhteşem bir brutalist mimari örneği)
  • Canary Wharf’ta yeni Cross Rail Place’in yanındaki kanal ve oradaki binalar
  • Doğal Tarih Müzesi
  • Soho’nun sokakları

Londralılar sosyalleşmek için nerelere gider, biraz lokal mekan önerisi verir misin?

U: Burada hayat genelde lokal yaşanır. Herkes mahallesinin pub’ına gider. Adı üstünde public place. Çoğunluk yerel insanlar olur ve herkes birbirini tanır. Quiz night’lar olur, bingo olur. İsteyen içkisini içer, isteyen çayını. İsteyen sadece takılır. Bizim buralarda Roebuck (tam bir British pub) ve Foxlow (yeni nesil gastro-pub) en iyi mekanlar. Bizim sokağımızın köşesinde ise Crown and Anchor var, orayı da severiz ve sık sık uğrarız. Ayrıca cafe olarak Chiswick High Road’da Angie’s Little Food Shop var salataları harika. Stamford Brook’ta (Chiswick’e 10 dakika) Artisan Coffe Shop var. Orası da hem bilgisayarla çalışmak hem de sosyalleşmek için birebir. Bir de Chiswick Old Fire Station var. Lezzetli menüye sahip bir restoran/cafe.

svg%3E
Londra-China Town

Londra’ya ilk kez geleceklerin mutlaka denemesi lazım diyebileceğin lezzetler neler?

U: Burada her yemeğin en iyisi var. Bence en lezzetli Japon yemeği Charlotte Street’teki Roka‘da. Biraz pahalı bir bir restoran ama inanın değer. Pub’larda “Sunday Roast” oluyor. Et ağırlıklı güzel bir yemek. Geleneksel bir İngiliz yemeğidir. Pazar öğleden sonra yenir. Nusa Kitchen sadece sabah ve öğlen servisi ile yarı fast food tarzı Uzak Doğu Mutfağı’ndan lezzetler sunuyor. Menüde ondan fazla çorba seçeneği mevcut. Hepsi birbirinden lezzetli. Tüm restoranları “City”de. Tate Modern‘a gittiyseniz, gündüz ayak üstü atıştırmak için denemeye değer.

Mutlaka China Town Ping Pong‘da Dim Sum yenmeli. Dishoom diye bir restoran zinciri var, Hint mutfağı ağırlıklı. İngiltere’de Hint yemekleri çok yaygın. Neredeyse milli yemekleri gibi. Mesela cuma akşamı birkaç erkek evde oturup maç seyredeceksiniz. Eve mutlaka köri soslu tavuk sipariş edilir:) Canınız hamburger çektiğinde Honest Burger‘e mutlaka uğrayın. Birçok yerde şubesi bulunan mekan bence Londra’da en iyi burger yapan yerlerden biri.

Londra’da Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler

48 saatte hızlı bir Londra turu yapmak isteyenler için önerilerin neler olur?

U: Southbank’e gidip oradan London Bridge ve Tate Modern‘a doğru gezin. Thames nehri kıyısında yürüyüş yapın. Westminster, LondonEye, Tower Bridge gibi en klasik Londra manzaraları orada:) Bu sahil yürüyüşünün sonunda karşınıza çıkacak olan Tate Modern müthiş bir müze. Süreli sergilerin yanı sıra, yerleşik koleksiyonlar da çok başarılı ve ücretsiz geziliyor. Sergi sonrası 6. kattaki cafe’sine giderek St Paul katedrali manzaralı kahve içmeyi unutmayın. Tate Modern müzesine en az 3 saat ayırmakta fayda var ama zamanınız kısıtlıysa, Joseph Beuys‘ları önce görün derim.

svg%3E
Tate Modern Cafe

Müzeden çıktığınızda Millenium Bridge‘i geçip karşıda bulunan St Paul katedralini gezebilirsiniz. Sonrasında ise Embankment‘a geçip Covent Garden‘da gezebilir ve alışveriş yapabilirsiniz. Covent Garden küçük sokakların olduğu bir bölge. Hemen yakınındaki Oxford Street ve Regent Street‘i de görmekte fayda var. Bu bölgede geniş caddeler, lüks mağazalar, ihtişamlı eski Londra binalarını görebilirsiniz.

Ekstra bir gününüz varsa Richmond Park gerçekten etkileyici bir yer. Sürüler halinde gezen geyikleri, yürüyüş parkurları her şey harika. Sıkı bir yürüyüşten sonra Richmond’da nehir kenarında güzel bir pub yemeğini hak etmiş de olursunuz:) Benim favorim Pitcher & Piano. Biraz yüksekte güzel bir terası da var. Önünden de nehirde gezi yapan tekneler kalkıyor.

*Fotoğrafların tamamı Uğur Vidinligil’in fotoğraf arşivinden alınmıştır.

*Seyahatlerimle ilgili daha fazla fotoğraf için beni seyahatimgeldi instagram hesabımdan da takip edebilirsiniz.

*Yazı veya konuyla ilgili kafanıza takılan bir şey mi var? Düşüncelerinizi yorumlara yazarsanız çok sevinirim:)

4.5 2 votes
Yazımı nasıl buldunuz?

Zeen Social Icons

Daha Fazla İçerik
milano
Milano Gezi Rehberi
5
0
Yazım hakkında merak ettiklerin varsa, hemen yorumla!x